Bir Ailenin Çınarı

Yıl 1985

Adana Yüreğir’in Kazım Karabekir mahallesi

8 – 9 delme çatma evi  bir tane ilk okulu olan ve çevresi tarlalarla çevrili köyden küçük bir mahalle

Hemen dibinde Çukurova Üniversitesi’nin hayvan çiftliği

Burcu burcu tezek kokusu ineklerin böğürtüsü

Tezeklerin kokusu eşliğinde bol sivri sinekli çamlığı

Deresi tepesi çamuru derken çocukluk hatıralarımızın Bekir abisi

Yıllar geçti evlendik barklandık boy boy çocuklarımız oldu

Geçmişe dönüp baktığımız da bir daha asla göremeyeceğimiz mutlu yıllarımız olmuştu

Bekir abi Sülbiye ablayla evlidir ilk tanıştığımız da yaşıtım olan iki oğulları vardı sonra iki kız evlatları daha oldu

4 evladı olan bir baba çocuklarını geçindirebilmek adına çok mücadele etti çok fakirlik çekti ama hiç yılmadı

Yemedi yedirdi giymedi giydirdi kimselere muhtaç olmasınlar diye gecesini gündüzüne katarak çalıştı

Kötü bir Anadol pikabı vardı nakliye işleri yapar inşaat işlerinde çalışırdı dur durak bilmez mücadeleci bir adamdı

Eşi Sülbiye abla tam bir Anadolu kadınıdır dediğim dedik kestiğim kestik sözünün eri dobra bir kadındır.

Dedim ya Anadolu kadınıdır sadece kendi evlatlarını bağrına basmaz bizleri de korur kollar evlatlarından ayrı görmezdi.

Bekir abinin yetemediği yerde Sülbiye abla okul önlerinde elleriyle yaptığı o muhteşem şalgamını satardı

Paran mı yok şalgam içmeye, gözünden anlardı gel çocuğum gel derdi kimseyi geri çevirmezdi

Çok zorluk çektiler kışı ayrı dert yazı ayrı

Yine de kimseye muhtaç etmediler evlatlarını.

Çinkodan delme çatma tavanı olan iki odalı bir evleri vardı  ve bu evin büyük bir avlusu.

Çok oynardık o avluda, çok araba tekeri sürdük yokuş yukarı, çok yedik Sülbiye ablamın sütlaç tatlısını

İki aile doluşurduk Bekir abinin pikabına biner giderdik balık tutup piknik yapmaya

o zamanlar yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi

Gün geldi çok sevdiği pikabını sattı

Durur mu koca çınar 4 tane evladı var

Tabla yaptırdı kendine sokak sokak gezdi balık sattı

Yıllarca tabla üstünde kebapçılık yaptı oto pazarlarında kebap sattı hamsi sattı durmadı ekmeğini taştan çıkardı

Çok dost kazığı yedi çok sarpa sardı işleri çok düştü dizlerinin üstüne o yine mücadele etti asla pes etmedi

Her seferinde ayağa kalkmasını bildi

Yurt dışlarına gitti gurbet ellerde çalıştı yıllarca tek amacı vardı

çocukları…

bayramlarda insanlar kurbanlarını kesip mangallarını yakarken

o çalışırdı durmazdı.

Bağ-kur’dan şuradan buradan zorla emekli oldular

o yine durmadı çocukları evlenmiş torunları olmuştu artık

son bir gayretle dişinden artırdığı parayla gurbette kazandığıyla bir ev yaptırdı köyüne

çok plan vardı kafasın da evinin duvarını örecekti çatısını şurasını burasını onaracaktı

olmadı…

amansız hastalığa yakalandı kanser olmuştu hastanelerden çıkamıyor

türlü türlü acılar çekiyordu

bir ara toparlar gibi oldu sonra tekrar düştü yenemedi kanseri

hastalığı ilerledi zayıfladı yatağa düştü

eşi oğulları evlatları bebek gibi bakıyorlardı babalarına

Ferhat küçük oğlu kapısında sabahlıyordu her gün

bir an ayrılmadılar yanından hiç yalnız bırakmadılar

gelini Ferhat’ın eşi hiç gocunmadı bir gün olsun şikayet etmedi öz babası saydı hep

bir ara…

bir gün geçti iki gün geçti üç gün geçti göremedi gelinini

sordu; Sülbiye gelinim kızım niye gelmiyor yanıma ?

korana oldu kız sana bulaştırmaktan korkuyor bey…

ya Sülbiye ben zaten bittim öleceğim gelsin göreyim kızımı 🙁

çok düşkündü evlatlarına, torunlarına, tek tek hepsinin derdini bilirdi

ilk göz ağrısı Ferit’ine ayrı düşkündü

son bir gayretle oğlum köyüme götürün beni dedi

orada vasiyet verdi Sülbiye oğlumun borcunu öde evladımın huzuru kaçmasın dedi.

çoğu insanın kaldıramayacağı en ağır durumlarda bile evlatlarını düşünüyordu

üç gün duramadı rahatsızlandı geldi

hastaneye kaldırmak zorunda kaldılar

ağrıları sancıları artmıştı artık sona geliyordu oda biliyordu

son defa kazım karabekirdeki evinden yuvasından göz bebeği evlatlarının kucağında ayrıldı

hastanede yoğun bakıma aldılar

ailede bir telaş küçük kızı elinde olsa canından can verecekti

utanmasa kendini duvarlara vuracaktı çırpınıyordu ama çaresiz

gözlerindeki yaş hiç durmadı

Sülbiye abla ağıt yakar gibi sızlanıyordu acı çekiyordu

kolay değildi yarım asırlık can yoldaşını kaybediyordu

oğlu Ferhat dik durmaya çalışıyor ağlamamak için tutuyordu kendini

ve doktordan gelen haber hazırlıklı olun…

kızılca kıyamet koptu yüreklere büyük korku çöktü

herkes sonu biliyor ama kimse kabullenmek istemiyordu

o gece uyuyamadı hiç biri

ve sabah acı haber geldi…

Ömrünü evlatlarına adamış koca çınar Bekir Karakılçık evlatlarının biricik BABASI vefat etti

Ömrünün her anında evlatları için mücadele eden koca yürekli bir adam hani derler ya “baba olsun gölgesi yeter” diye işte

böyle adamlar içindir bu söz …

Ekmeğini yedim suyunu içtim üzerim de hakkı çok helalleştik ellerinden öptüm ama yine diyorum bir gram hakkım varsa Bekir abime helali hoş olsun.

Allah’ım gani gani rahmet eylesin mekanı cennet olsun inşallah…

25 Ağustos 2021

 

694 Okuma Sayısı